Fight or flight – savaş ya da kaç!

Yazar : Seda Zeynep Çiçek 24/01/2025

Bir ormanda olduğunuzu hayal edin. Aniden karşınıza bir ayı çıkıyor. Ne yapardınız? Vücudunuz, hayatta kalabilmek için bir çok fizyolojik tepki üretir; kalp atışlarınız hızlanır, kaslarınız gerilir, kan basıncınız yükselir. Ya savaşır ya kaçarsınız ya da donup kalırsınız. 1900’lü yılların başında Walter Cannon tarafından tanımlanan bu mekanizma, sadece hayvanlara özgü değildir; insanlarda da tehlike anlarında devreye girer. Ancak günümüzde tehdit, fiziksel bir avcıdan ziyade modern hayatın karmaşasında gizlidir. Sürekli stres, aşırı uyarılma, yoğun akademik baskı ve dijital dünyanın getirdiği zihinsel yük, çocuklarda da benzer bir alarm sistemini harekete geçirebilir. DEHB’nin temelinde yer alan dikkat eksikliği, dürtü kontrolü zorlukları ve hiperaktivite gibi belirtiler, aslında bu hayatta kalma mekanizmasının bir yansıması olabilir mi?

DEHB Tanı Kriterleri: Bir Tanının Ötesinde

DSM-V, DEHB’yi belirli semptomlarla tanımlamaktadır. Dikkat eksikliği, dürtüsellik ve hiperaktivite alanlarında kendini gösteren bu durum, akademik, sosyal ve günlük yaşamda belirgin zorluklara neden olur. Dikkat Eksikliği: • Görevlerde ve günlük işlerde dikkati sürdürememe, • Detaylara dikkat etmede zorluk ve dikkatsizlikten kaynaklı hatalar yapma, • Organizasyon becerilerinde eksiklik, • Dış uyaranlara karşı aşırı duyarlılık ve çabuk dikkat kaybı, • Sık unutkanlık ve verilen yönergeleri takip edememe. Hiperaktivite ve Dürtüsellik: • Sürekli kıpırdanma, oturmakta zorlanma, • Aşırı konuşma ve sırasını bekleyememe, • Konuşan kişinin sözünü kesme, • Ani hareketlenmeler ve kontrolsüz davranışlar, • Dürtüleri kontrol edememe ve sabırsızlık. Bu kriterler, bir tanı koymak için önemli bir çerçeve sunarken, DEHB’li bireylerin yaşadığı içsel karmaşayı anlatmakta yetersiz kalır. DSM V tanı koymak için kriter belirlemekte iyidir ama tanının ardındaki zorlantıyı anlayabilir mi?

Travmanın Beyin Üzerindeki Etkisi ve Zihinsel Dağınıklık

Çocukluk çağı travmaları ve kronik stres, bireyin nörolojik işleyişini derinden etkiler. Beyin, sürekli bir tehdit algısı içinde geliştiğinde, dikkat ve duygusal düzenleme sistemleri farklılaşır. Stres altındaki bir çocuk, bir sınıfta otururken dahi bilinçdışı bir alarm durumu yaşayabilir. Bunu bilinçli olarak fark etmese de beyni, potansiyel tehditleri taramakla meşguldür. Peki, bu ne anlama geliyor? Travma, beynin ön bölgesindeki yürütücü işlevleri (planlama, odaklanma, dürtü kontrolü) baskılar ve dikkatin dağılmasına neden olur. DEHB belirtileriyle travmatik deneyimlerin ortaya çıkardığı belirtiler birbirine şaşırtıcı derecede benzemektedir. Bu noktada, Gabor Maté’nin Dağınık Zihinler adlı kitabında belirttiği gibi, DEHB’nin yalnızca genetik ya da nörolojik bir bozukluk olmadığını, çevresel faktörlerin ve çocukluk çağında yaşanan deneyimlerin beyin gelişiminde oynadığı rolün göz ardı edilmemesi gerektiğini görüyoruz. Bir çocuk, sürekli stres altında büyüdüğünde, beyninin hayatta kalma modu devreye girer. Bunun sonucunda da dikkatini sürdüremeyen, zihni sürekli meşgul olan, dürtüleriyle hareket eden bir birey ortaya çıkabilir.

Aile, Okul ve Toplumsal Etkiler: Bir Döngü İçinde Kaybolan Çocuklar

Okullarda öğretmenler, yerinde duramayan ve derslere odaklanamayan çocukları fark ettiklerinde aileleri terapiye yönlendirmektedir. Ancak aileler de kendi içinde yoğun stres yaşamakta ve çoğu zaman bu döngünün nasıl kırılacağını bilememektedir. Ev içinde etkisiz başa çıkma mekanizmaları kullanan ebeveynler, farkında olmadan çocuklarına aynı savunma mekanizmalarını aktarır. Çocuk, çevresinden gördüğü gibi baş etmeyi öğrenir. Eğer ebeveynler, stresle başa çıkmak için içe kapanıyorsa, çocuk da benzer şekilde kaçınma davranışları geliştirebilir. Eğer ebeveynler öfkeli ve sabırsızsa, çocuk da dürtülerini kontrol etmekte zorlanabilir. Tüm bunlar bize şunu gösteriyor: DEHB sadece bireysel bir nörolojik durum değildir, aile içi dinamiklerden ve çevresel faktörlerden de büyük ölçüde etkilenmektedir.

Gerçekler, Yanılgılar ve Çözümler

Yanılgılar: • "DEHB sadece genetik bir bozukluktur." → Yanlış. Genetik faktörler etkili olsa da çevresel koşullar, stres ve çocukluk travmaları da önemli bir rol oynar. • "DEHB'li bireyler dikkatsizdir ve öğrenemezler." → Yanlış. DEHB’li bireyler genellikle belirli konulara aşırı odaklanabilirler (hyperfocus), yani ilgi duydukları alanlarda son derece başarılı olabilirler. Gerçekler: • Beyin Plastisitesi: Beyin gelişimi yaşam boyu devam eder ve doğru yönlendirme ile DEHB’li bireylerin dikkat ve dürtü kontrolü becerileri geliştirilebilir. • Yaratıcılık ve Esneklik: DEHB’li bireyler, yaratıcı düşünme, problem çözme ve yenilikçi yaklaşımlar geliştirme konusunda yüksek potansiyele sahiptir. White & Shah (2006) araştırmalarında, DEHB’li bireylerin yaratıcı süreçlerde daha özgün fikirler üretebildiklerini göstermiştir. Sonuç: Kaostan Güç Yaratmak DEHB, bir eksiklik ya da kusur değil, doğru anlaşıldığında bireyin içsel gücünü ortaya çıkaran bir farklılıktır. Gabor Maté’nin de belirttiği gibi, bu bireylerin çocukluk çağında yaşadığı deneyimler göz ardı edilmemeli, onların zihinsel işleyişlerini anlamaya yönelik bütüncül yaklaşımlar geliştirilmelidir. Her kaos, içinde bir düzen barındırır. Dağınık zihinler, yeterince desteklendiklerinde benzersiz düşünme biçimleri ve yaratıcı çözümler sunabilirler. Belki de en büyük gücümüz, bu kaosu anlamakta ve onu dönüştürebilmekte saklıdır.

Seda Zeynep Çiçek

Psikolog